Haşiye Kimin Eseri?
Hadi gelin, bir an durup düşünelim. Bir grup kadın bir araya geldiğinde, elindeki kağıtta yazılı ne varsa onu hemen tartışmaya başlarlar. Erkekler mi? Onlar daha çok “hadi şu problemi çözeyim de bir sonuca ulaşalım” düşüncesiyle hareket ederler. Bu fark, kelimelere, hatta belki de yazılı metinlere yansır. “Haşiye kimin eseri?” sorusu da işte tam burada devreye giriyor.
Ama tabii ki, hepimiz biliyoruz ki kadınlar ve erkekler farklı bakış açılarıyla dünyayı keşfederler. Mesela kadınlar, “haşiye” kelimesini duyduklarında, belki de şöyle bir şey hayal ederler: “Bir parantez açalım, dedikodu yapalım.” Erkekler ise çok daha farklı bir yerden bakabilir: “Haşiye… Hımm, matematiksel bir şey olabilir, o zaman çözümü bulmalıyız.” Şimdi eğlenceli bir şekilde, bu soruyu yanıtlamaya başlıyoruz!
Haşiye Kimin Eseri?
Öncelikle, bu “haşiye” meselesi kelime olarak oldukça geniş bir yelpazeye sahip. Günümüz Türkçesinde haşiye, bir yazının ya da metnin kenarına eklenen açıklamalar veya dipnotlar anlamında kullanılır. Ancak tarihsel kökenlerine indiğimizde, bu kelimenin kökeni Arapçaya dayanır. Arapçada “hasiyye” kelimesi, “eklemek” veya “ilave etmek” anlamına gelir. O zaman, “Haşiye kimin eseri?” sorusunun cevabı çok da karmaşık değil, değil mi? Bu tür metin eklemeleri, önce Arap dünyasında, sonra da Batı’da daha yaygın hale gelmiştir.
Bu yazının başında söylediğimiz gibi, kadınların empatik yaklaşımı ve erkeklerin çözüm odaklı bakış açısı burada da devrede. Kadınlar bu tür dipnotların etrafında insan ilişkilerini anlamaya çalışırken, erkekler “bu eklemeler matematiksel olarak ne ifade eder?” sorusunu sormaya eğilimlidir. Haşiye, bir anlamda hayata dair detayları gözden kaçırmadan, ince ince düşünmeyi sağlayan, her metne ilişki katmaya çalışan bir şeydir.
Kim, Ne Zaman, Neden Haşiye Eklemişti?
Haşiyeler, aslında uzun bir yolculuğa çıkmış bir geleneği temsil eder. Bu geleneğin temelleri, ilk defa İslam dünyasında büyük alimler tarafından atılmıştır. Bu alimler, metinleri okurken önemli bir noktayı atladıklarını düşündüklerinde, hemen yanlarına küçük notlar düşerlerdi. Bu, hem kendi düşüncelerini açıklığa kavuşturmak hem de metni okuyan kişilere daha fazla bilgi sunmak adına bir yöntemdi. Öyle ki, bu eklemeler zamanla, bazen metnin asıl konusunun önüne geçebilecek kadar önemli hale gelirdi!
Ve buradan yola çıkarak, günümüz Türkçesinde kullanılan “haşiye” kavramı, aslında bir süre sonra kendini sadece yazılı metinlerin dipnotlarıyla sınırlı bırakmamış; tıpkı bir dedikodu veya bir dedikodu arası şüpheler gibi, her yerde karşımıza çıkmaya başlamıştır. Bugün haşiye eklemek, genellikle bir konuyu açıklamak, bir detayı açığa çıkarmak ya da “bunu unutma!” demek için kullanılan eğlenceli bir araçtır.
Kadınlar ve Erkekler Arasındaki Farklı Bakış Açıları:
Kadınlar ve erkekler arasında haşiye kavramına bakış açısı elbette ki farklılıklar gösterir. Kadınlar genellikle bir metni okurken, araya küçük notlar eklerler: “O zaman şunu da bir gözden geçirelim,” ya da “Haa, şurada da başka bir şey var, bunu da unutmamalı.” Kadınların empatik bakış açısı, metne değer katan ve ilişki kuran bir özellik taşıyor.
Erkekler ise genellikle haşiyeyi daha çok “ekstra bilgi” olarak değerlendirirler. “Bunu yazıp, hemen şu problemi çözeyim,” mantığıyla hareket ederler. “Bunlar eklemelerse, şimdi ben bu metni bir şekle sokmam gerek,” düşüncesiyle adeta başlarına eklenen her notu bir soru işaretine dönüştürürler.
Haşiye Kimin Eseri Sonuçta?
Gelin, bu kadar dedikodu ve mizahın ardından soruya dönelim: Haşiye kimin eseri? Elbette ki hem erkeklerin hem de kadınların! Çünkü haşiye, bir nevi hepimizin farklı bakış açılarını yansıttığı, metinlere daima yeni bir anlam katan bir araçtır. Kimileri haşiye yazarken çözüm odaklı, kimileri ise empatik bir yaklaşım sergileyebilir. Sonuçta, bu dipnotlar bizi hem düşündürür, hem de güldürür!
O zaman, son sözümüz: Bir metni okurken haşiye yazarken siz ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım, bir parantez açalım!